Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen), son günlerde sendikal faaliyetleri nedeniyle kendilerine yönelik başlatılan hukuki süreçlere ve baskılara sert tepki gösterdi. Sendika, yaptığı basın açıklamasında, sendikal hak ve özgürlüklerin hedef alınmasının açıkça suç olduğunu belirterek, yürütülen soruşturmaların hukuki dayanaktan yoksun olduğunu vurguladı.
“Hukuksuzluk, Tahammülsüzlüğün Dışavurumu”
Eğitim Sen, geçtiğimiz hafta yaşanan hukuki sürecin, halkın iradesine, sandığa ve yerel demokrasiye tahammülsüzlüğün bir göstergesi olduğunu belirtti. Sendika, öğrencilerin anayasal haklarını kullanarak başlattığı boykotların, sadece adalet talebiyle sınırlı kalmadığını, aynı zamanda iktidarın tahakküm kurduğu birçok alandaki sorunlara karşı bir tepkinin yansıması olduğunu ifade etti.
Üniversitelerin yalnızca eğitim verilen kurumlar olmadığını, aynı zamanda özgürlük ve geleceğin inşa edildiği mücadele alanları olduğunu vurgulayan Eğitim Sen, öğrencilerin taleplerini desteklemek adına 25 Mart 2025 tarihinde öğretim elemanı üyeleriyle birlikte bir günlük “hizmet üretmeme” kararı aldıklarını açıkladı.
Sendikaya Açılan Soruşturmalar: “Hukuksuz ve Gerçekleri Çarpıtıyor”
Sendikanın yaptığı açıklamaya göre, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, yetkisi olmadığı halde Eğitim Sen’i “suç işlemeye alenen tahrik etmek” suçlamasıyla hedef alan bir soruşturma başlattı. Benzer bir soruşturmanın Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından da yürütüldüğü ve sendikanın Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin ifadeye çağrıldığı bildirildi.
Savcılıktaki ifadelerinin ardından MYK üyelerinin mahkemeye sevk edildiği ve iki hafta ev hapsi ile haftada bir imza verme zorunluluğunu içeren adli kontrol cezasına çarptırıldıkları açıklandı. Eğitim Sen, bu cezaların hukukun ve sendikal hakların askıya alındığının açık göstergesi olduğunu belirterek, kararın sendikal faaliyetleri engelleme amacı taşıdığını savundu.
“Baskılara Karşı Geri Adım Atmayacağız”
Sendika, sendikal hakların uluslararası sözleşmeler ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alındığını hatırlatarak, başlatılan soruşturmaların hukuki olmadığını vurguladı. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS), Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) 87 ve 98 sayılı sözleşmeleri ve Birleşmiş Milletler Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Sözleşmesi gibi uluslararası düzenlemelerin kamu emekçilerinin iş bırakma hakkını tanıdığı ifade edildi.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Eğitim Sen’e yönelik başlattığı soruşturmanın, sendikal hakları hedef aldığı ve suç niteliği taşıdığı belirtilerek, yargı organlarının yasal haklarını kullananları tehdit etmek gibi bir görevi olmadığına dikkat çekildi.
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e Sert Yanıt
Eğitim Sen, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in devlet televizyonunda yaptığı açıklamalara da sert tepki gösterdi. Açıklamada, Bakan Tekin’in sendikaya yönelik eleştirilerinin ve yaptırım tehditlerinin kabul edilemez olduğu belirtildi. Bakan’ın eğitime dair temel sorunlara çözüm üretmek yerine, sendikaları hedef almakla meşgul olduğu ifade edilerek, “Sayın Bakan ilk önce eğitimden koparılarak gönderildiği MESEM’lerde (Mesleki Eğitim Merkezleri) can veren çocukların hesabını vermelidir” denildi.
“Öğrencilerin Adalet Talebi mi Suç, Yoksa Baskı Rejimi mi?”
Sendika, iktidarın, yalnızca öğrencilerin taleplerini görmezden gelmekle kalmayıp, onlara destek olan herkesi kriminalize etmeye çalıştığını belirtti. Açıklamada, “Burada sorulması gereken soru nettir: Öğrencilerin adalet talebi mi suçtur, yoksa bu talebi bastırmaya çalışan baskı rejimi mi?” ifadelerine yer verildi.
Eğitim Sen, desteğinin herhangi bir suça ortaklık olmadığını, aksine üniversite gençliği başta olmak üzere akademik çevrelerden yükselen çığlığa kayıtsız kalmamaktan ibaret olduğunu vurguladı.
“Birlikte Mücadele Edeceğiz, Birlikte Kazanacağız!”
Eğitim Sen, baskı, tehdit ve sindirme politikalarına karşı geri adım atmayacaklarını belirterek, mücadelenin kararlılıkla devam edeceğini duyurdu. Sendika, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi:
“Üniversite gençliği ve akademisyenler haklı mücadelelerinde yalnız değildir. Türkiye’nin dört bir yanında üniversitelerde yaşanan boykotlar, bu baskıcı rejime karşı halkın vicdanını temsil etmektedir ve biz o vicdanın yanındayız.”
Son olarak, sendikanın kamusal ve özgür bir eğitim anlayışını savunmaya devam edeceği belirtilerek, şu sözlerle açıklama sonlandırıldı:
“Baskı, tehdit, şiddet ve sömürüye karşı birlikte mücadele edecek, birlikte kazanacağız! Sadece kendi haklarımız için değil; çocukların, öğrencilerin, toplumun geleceği için mücadele etmeyi sürdüreceğiz.”