Eğitim İş, çağdışı müfredata, öğretmeni yok sayan meslek kanununa hayır dedi.Türkiye yüzyılının ilk eğitim döneminde eğitimin 100 yıl gerilediğini belirten Eğitim İş Tekirdağ Şube Başkanı Barış Özer, yapılan değişikliklerin eğitimi ve eğitimin bileşenlerinin koşullarını iyileştiren değil, daha da gerileten hamleler olarak tarihe geçtiğini söyledi.
Eğitim İş sendikası, Tekirdağ İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde basın açıklaması düzenleyerek, 2023-2024 yılı dönemini değerlendirdi.
Eğitim İş Tekirdağ Şube Başkanı Barış Özer, iktidarın “Türkiye Yüzyılı” etiketini, her yere yapıştırdığı bir evrede tamamlanan 2023-2024 Eğitim-Öğretim döneminin, eğitimde birçok değişikliğin yaşanmasıyla son bulduğunu söyledi.
Eğitimin her anlamda geriletildiği, sosyal devletin elini eğitimden iyice çektiği, öğrencinin eğitim hakkının layıkıyla teslim edilmediği, eğitim emekçisinin koşullarının ve haklarının daha da kötüleştirildiği, tarikatların yüzünün daha da güldürüldüğü bir süreç olarak kayda geçtiğine dikkat çeken Özer,eğitimin geldiği hastalıklı halin tek reçetesinin, Cumhuriyet’e yakışır şekilde laik, bilimsel, çağdaş, adil ve parasız eğitim sisteminin inşası olduğunu vurguladı.
Değişikliklerin, eğitimi ve eğitimin bileşenlerinin koşullarını iyileştiren değil daha da gerileten hamleler olarak tarihe geçtiğini söyleyen Özer, “Eğitim sistemimizi yıllardır sistematik olarak gericileştiren, piyasacılaştıran, niteliksizleştiren iktidar, yakın zamanda “milli”sini yok ettiği milli eğitim sistemimizde bu kez “eğitimi” de parçalamaya başlamıştır” dedi.
Bu eğitim öğretim döneminde yaşanan gelişmeleri, eğitimin niteliksizleştirilmesi, gericileştirilmesi ve piyasalaştırılması olaraküç ana başlık altında toplandığını aktaran Özer, MEB’in dernek maskesi takmış tarikatlarla ve Diyanet ile imzaladığı protokollerle eğitimi daha da gericileştirirken, çocukları daha da savunmasız bir duruma ittiğini vurguladı.
ÇEDES ÖNE ÇIKAN TEHLİKE
ÇEDES’in bu dönemde en öne çıkan tehlike olduğunu söyleyen Özer, “Proje kapsamında okullara imam, müezzin, vaiz, din hizmetleri uzmanı ve Kuran kursu öğreticisi gönderilmesi, çocuklara birçok ilde cami temizliği, mezarlık temizliği yaptırılması gibi uygulamalar bu dönemde sıklıkla karşımıza çıkmıştır. ‘Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ adını taşıyan yeni müfredat, bizlerin ve ilerici kamuoyunun itirazlarına rağmen eğitimin belkemiğine yerleştirilmiştir. Dini derslerin artış gösterdiği, bilimsel derslerin geriletildiği, ülke tarihinin çarpıtılarak anlatıldığı, konu ve anlam sıralaması bile yanlış şekilde yapılan bu müfredat, bilimsellikten daha da uzak bir eğitimin başlangıç düğmesi olmuştur” şeklinde konuştu.
MÜFREDATTA SORGULAMAYAN NESİLLER YARATMA GAYRETİ VÜCUT BULUYOR
İktidarın sorgulamayan nesiller yaratma gayretinin müfredatta vücut bulduğunu söyleyen Özer, okul öncesi eğitimi özellikle zorunlu eğitim kapsamına almayan Milli Eğitim Bakanlığı’nın, bu alanda Diyanet’in daha da faal olmasına yol açtığını dile getirdi.
Diyanet’in kuran kursları, işlevinden koparılarak genel eğitim kurumları gibi lanse edildiği, usulsüz etkinlikler düzenlenmesine zemin hazırlandığını söyleyen Özer, din derslerinin zorunlu seçmeli dersler haline getirilmesi uygulamasının,bu eğitim döneminde dozunun arttırıldığı ve ‘seçmeli’ kelimesinin lafta bırakıldığını belirtti.
EĞİTİM NİTELİKSİZLEŞTİRİLİYOR
Okul ve derslik sayısındaki açığın bu dönemde de kapatılamadığını vurgulayan Özer, Büyükşehirler dahil birçok ilde çocukların kalabalık sınıflarda ders yapmak zorunda kaldığına değindi.
“KONTENJANDAKİ ASLAN PAYI DİN DERSİNE AYRILDI”
Taşımalı ve ikili eğitim garabetinin azalacağı yerde arttığını, öğrencilerin eğitim hakkına ulaşmak, eğitimcilerin de mesleklerini icra etmek için adeta çile çektiğini aktaran Özer, şunları paylaştı:
“Eğitim sistemindeki öğretmen açığı, MEB’in kendi raporlarıyla itiraf ettiği ölçüde dahi kapatılmamıştır. Geçen dönemden vefat, istifa gibi nedenlerle görevinden ayrılan öğretmen sayısı kadar bile öğretmen ataması yapmayan MEB, yaptığı 20 binlik öğretmen atamasında da kontenjandaki aslan payını din dersine ayırmıştır. Bu vesileyle hem meslekte branş krizi derinleştirilmiş hem de atanmayan öğretmen ordusu daha da büyütülmüştür.Okulların bakımsızlığı, denetimsizliği de had safhaya çıkmıştır. Temizlik malzemelerinin bile velilerin sırtına yüklendiği devlet okulları tel tel dökülmektedir. Okullardaki kadrolu yardımcı personel, güvenlik personeli, temizlik personeli ihtiyacının görmezden gelindiği, okulların teftişten teftişe çeki düzen verildiğini anlattı.
“GERİCİ YAPILAR, PROTOKOLLERLE TAŞERON HALİNE GELDİ”
MEB’in gerici yapıları da protokoller eşliğinde eğitime birer taşeron haline getirdiğini söyleyen Özer, şunları kaydetti:
“zaten yüzde 82’sinden fazlası personel giderlerine ayrılan, bakanlığın zorunlu ihtiyaçlarına bile yetmeyen bütçesinden 5,7 milyar TL tutarında bir kaynağı Türkiye Maarif Vakfı’na ayırarak, bu dönemde eğitimde çok başlılığın daha da artacağının somut işaretini vermiştir. Bu dönemde de eğitimin niteliksiz hale gelmesinin başlıca nedeni eğitim emekçisinin daha da değersizleştirilmeye çalışılması olmuştur. Öğretmenin uzmanlığını hiçe sayan, eğitim emekçisinin işi kolay, koşulları da rahat gibi lanse eden, kendi yeterliliğine bakmadan öğretmenlerin alanında ne kadar uzman olduğunu tekrar tekrar ve subjektif yöntemlerle ölçmeye kalkan, öğretmeni geçinemeyeceği ücretlerle kötü koşullarda çalıştıran, ücretli ve sözleşmeli öğretmen ayıbını sürdüren, atadığı liyakatsiz yöneticiler eliyle eğitim emekçisine mobbing ve keyfi disiplin cezaları uygulayan zihniyet, toplumda eğitim emekçisine olan saygın bakışı erozyona uğratmıştır. Eğitim emekçisine şiddet olaylarında korkunç bir artış görülmüş, vefatlar yaşanmıştır. Yaşananlar sendika olarak öğretmene saygı mitinglerimizin haklılığının acı bir ispatı olmuştur”
EĞİTİM PİYASACILAŞTIRILIYOR
Kamusal eğitimin bu eğitim döneminde daha da fazla geriletilmesi, eğitimin piyasalaşmasındaki ivmeyi artırdığına değinen Özer, durumun özel okul sayısındaki yükselişe neden olduğunu belirtti.
“Bari bir tarikat şeyhi çocuğumun okuduğu sınıfa gelemesin” diye düşünerek bütçesinin büyük bölümünü özel okul taksitlerine ayıran milyonlar, özel okulların orantısız ve MEB tarafından denetlenmeyen fahiş zamlarıyla sarsılmıştır” diyen Özer, velilerden servet isteyerek kasalarını daha da dolduran özel okul patronlarının öğretmenlerin çoğunu asgari ücretle çalıştırdığını vurguladı.
Özer, başöğretmenin eğitim neferleri, Eğitim-İş’li eğitim emekçileri olarak bu alandaki mücadeleyi kararlılıkla sürdüreceklerini dile getirdi.